Mostar’dan Zagreb’e sabah 07.30 otobüsü için 48KM(48TL)’ye otobüs biletlerimizi alıp aracımızı beklemeye koyuluyoruz. Aracımızın geleceği perona ufak bir panelvan araç yanaşıyor ve ona biniyoruz. Bir an için yolculuğumuzun tamamını bu araçla yapacağımızı düşünürken 30 dakika sonra araç değiştirip yeniden yola koyuluyoruz. Srpska Republika içerisindeki şehirlerden en son Banja Luka’yı da geçip vakti zamanında çeşitli atraksiyonların yaşandığı sınır kapılarından birine daha geliyoruz.(Sarajevo’da kaldığmız hosteli işleten arkadaşa Bosna Hersek’e ilk giriş yaptığımız zaman, yaşadığımız rüşvet olayını anlatmıştık kendisi bu olayı gazeteci bir arkadaşı ile paylaşmış, gazeteci arkadaşı bizimle irtibat kurup yaşadığımız olayı haber haline getirmişti. Haber biz sınırdan çıkmak üzereyken yayınlanmış ve günün en çok tıklanan haberi olmuştu. Çıkış işlemlerini yapacak polisler Srpska Republika dahilinde çalışan polislerdi ve yayınlanan haberden ötürü bize zorluk çıkartabilme ihtimalleri vardı. Sorunsuz bir şekilde bu işlemi atlattıktan sonra son 3 günümüzü geçireceğimiz şehir olan Zagreb’e girebilmemiz için son engel olan Hırvat sınır kontrolüne gelmiştik. Otobüsteki herkesin işlemi kısa sürede hallolmasına rağmen araçtakiler sırf benim ve arkadaşımın uzun süreli sorulara maruz kalmamızdan ötürü 1 saat kadar bekletildiler. Üzerimizde son 150 Euromuz kalmasına rağmen Bosna Hersek’teki sınır polisinin aksine bu para az ülkeye giremezsiniz gibisinden herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadan :)) son aşamayı da sabır sorunu haricinde sorunsuzca hallettik diyebilirim. Uçağımızın kalkmasına daha 3 gün vardı. Kalan 3 gün içerisinde yarım kalan Zagreb gezimizi tamamlama fırsatı bulailecektik. Daha önce de kalmış olduğumuz Fulir Hostel’e gidip 3 günlük paramızı ödedikten sonra birşeyler yemek için dışarı çıktık. Zagreb fastfood zincirleri açısından oldukça fakir bir yer. Birkaç McDonalds haricinde uluslararası fastfood zincirine rastlamanız mümkün değil. McDonalds’a gidip birşeyler yerken daha önce Sarajevo’da aynı odayı paylaştığımız Boğaziçi’li Fransız arkadaşımız ve onun kız arkadaşı ile tekrardan karşılaştık. Aradan 3 gün geçmişti ve onlarla herhangi bir şekilde sözleşmememize rağmen yeniden karşılaşmıştık. Onlarla biraz oturduktan sonra akşam ilerleyen saatlerde yeniden buluşmak üzere sözleştik ve oradan ayrıldık. Kalan zamanımızı muhabbet edecek birilerini bulabiliriz ümidiyle hostelimizde geçirdik. Hostelde biri Avustralyalı biri Kanadalı 2 kızla(kıtalar birbirinden uzaklaştıkça ortak paydalar azalıyor) biraz muhabbet ettikten sonra buluşma saatimizin de yaklaşmış olmasından ötürü yola koyulduk. Buluşacağımız mekanı Fransız arkadaşımız Sinaa seçmişti(kızın o gece doğum günüydü ve Zagreb rehberinden herhangi bir fikri olmadan ilginç olabilir diye “Crazy Horse” isimli bir disco,bar,gece kulübü tarzı bir mekan seçmişti). Kaldığımız 1 buçuk saatlik süre içerisinde İbrahim Tatlıses’ten 2, Davut Güloğlu’ndan 1 parça çalıp insanların bu şarkılarla dans etmesi bizi ve Boğaziçi’li Erasmus öğrencisi olan Fransız arkadaşımızı dumura uğratmıştı. Saat gece 12’ye yaklaşmıştı, Fransızlar couchsurfing’den tanıştıkları G.Kore asıllı ama Amerika’lı olduğunu iddia eden :) bir avukatla buluşup onu da grubumuza dahil ettikten sonra kaldığımız yerden devam edip Zagreb gecelerinde yol almaya devam ettik. Haftasonu olmasına rağmen geceleyin oturabileceğimiz bir kafe-bar tarzında bir yer bulma çabalarımız gece saat 03:00’e kadar sonuçsuz kalınca doğumgününü kutlayamadan vedalaşıp ayrılacakken, açık bir donut dükkanını farketmemizle o tarafa yöneldik. Orada 1 saat kadar muhabbet ettikten sonra oradan ayrılıp yaklaşık 2 km yürüyerek hostelimize gidip ertesi gün geç saatlere kadar uyuduk. 11 gün süren maceranın son saatlerine girdiğimiz Zagreb gezisinin son saatlerinde hostelin sahibi Leo’nun bana gidip görmemi önerdiği Zagreb camisine doğru yola koyuldum. Zagreb’de yaklaşık 60000 müslüman yaşadığını öğrendim. Cami’nin bulunduğu komplekste kütüphane, müze, kafe alakart restaurant alt katında resmi medrese(yükseköğrenim bazında), dışarıda tenis kortları, voleybol sahası, halı saha ve daha birçok alana sahip inanılmaz güzel bir tesis yapılmış. İçeride Türkiye’nin aksine yaşlı nüfustan çok genç nüfus olması, birkaç saatimi geçirdiğim süre içerisinde kızlı erkekli birçok kişiyle muhabbet etmemi sağladı.(Zagreb’te ne zaman kaybolduğunuz hissine kapılsanız ya siz birisini bulur gideceğiniz adresi sorar ve gideceğiniz yere kadar bırakılır ya da birileri sizin hal ve tavırlarınızdan anlayıp hemen yanınıza yanaşıp yardımcı olmaya çalışıyor) Buradaki gezimi de tamamladıktan sonra eşyalarımı toparlamak üzere hostele gidip birkaç saatlik uyku çektikten sonra havaalanının yolunu tutup önce Budapeşte’ye inip oradan 40 dakika bekledikten sonra İstanbul uçağına geçip Balkan Turu part 1’i tamamlamış oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder