Yine ucuz bir bilet yine yepyeni bir macera.... Kasım ayının sonlarında MALEV’in(Macaristan Devlet Havayolu) vergiler dahil 90 Euro’ya Budapeşte aktarmalı Zagreb’e gidiş dönüş bilet satışa çıkarmasıyla başta 3 kişi ile ardından 2 arkadaşımızın katılımıyla 5 kişi olacağımız macera sonradan çeşitli sebeplerle vazgeçen 3 arkadaşımızdan ötürü ben ve 2 yıldır üniversitede oda arkadaşım olan BAFRA aşığı Samet DEMİR’le İstanbul Atatürk Havalimanında buluşmamızla gerçekleşti(Her ne kadar Malatya-İstanbul uçağının 2 saat 35 dk rötar yapmış olması ben de biraz heyecan yapmış olsa da (aynı gün öğleden sonra 16:00’da Budapeşte’ye uçacak olan diğer uçağımdan ötürü) saat 13:40 gibi havaalanına inmem ve arkadaşımla buluşmam biraz daha zaman almıştı. Hırvatistan Türkiye’den vize istemeyen bir ülke ama Budapeşte’de transit yolcu olacağımızdan ötürü sorun çıkma ihtimalinden ötürü yola çıkmadan 1 ay öncesinde gerek Macaristan Büyükelçiliği gerekse Malev Türkiye Müdürü ile görüşüp sorun olup olmayacağını görüştükten sonra Elçilik kendileri açısından bir sıkıntı olmayacağını havayolu firması ile varsa yaşanabilecek şeylerin konuşulmasını önerdi. Malev Türkiye müdürü havaalanına gelince muhakkak yanıma uğrayın, eğer gidecek olan arkadaşlarınızın pasaportunda daha önceden alınmış herhangi bir vize olması durumunda herhangi bir sorun çıkmayacağını bize bildirmişti. Atatürk Havalimanı dış hatlar terminaline gelip Malev kontuarına gitmeden önce Recai Bey’le görüştük ve arkadaşım Samet’in pasaportunda KKTC haricinde herhangi bir giriş olmadığından ötürü alamayacağını ısrarla belirtmesi bizim her türlü çabamıza rağmen sonuç vermedi. SONUÇ: Ben Malev uçağına alındım(pasaportumda 2009 Yaz’ında kullandığım Slovakya-Schengen vizesi olmasından ötürü uçağa alındım). Arkadaşım için THY’den indirimli(240 €’ya ertesi gün için yeni bir bilet almak zorunda kaldık.
5 kişi planladığımız ama tek başıma uçtuğum İstanbul Budapeşte hattında ilk durağım olan Budapeşte havalimanında yaklaşık 17 saat beklemek zorundaydım. Atatürk Havalimanında Malev Müdürü Recai Bey’in arkadaşımı uçağa almaması ile ilgili endişelerinin Budapeşte’ye inince yersiz olduğunu anladım. Transit kısma geçerken ilgili görevliye pasaportumu uzattım ve içine bakmadan bana geri uzattılar. Sadece Budapeşte- Zagreb biletime bakıp geçmeme izin verdiler. Havalanında uçak bekleme salonunda ilk işim elektrik prizi aramak oldu ve bulunduğum alandaki yolcular için ayrılmış bir elektrik prizi bulup laptop’umu şarja taktım ve bedava wi-fi’ımı da bulduktan sonra biraz internette oyalandım. Akşam saat 22:00 gibi sağ tarafıma 3 Yahudi oturdu. Aradan geçen bir kaç dakika sonra sol tarafıma 2 Suriye’li nin oturması ve ortada benim olmam beni epey güldürdü. Türkiye’nin arabulucu rolünü Budapeşte’de üstlenmiştim. Gece 12 gibi son uçağın da kalkmasıyla havalimanı iyice boşalmıştı. Sabah 6 ya kadar tek başımaydım. Gece 3 gibi uyuduğum bir vakitte 2 polisin beni uyandırıp pasaportuma ve biletime bakmak istemesi Türk pasaportumu gördükten sonra da Türkiye hakkında biraz muhabbet etmemiz ve ardından beni uyandırdıkları için özür dilemeleri gayet hoştu.(Bu durumun bence 2 sebebi var gelen 2 polis de 25’li yaşlarda bayandı. Diğer bir husus Yaklaşık Çelebi yer hizmetlerinin Budapeşte Ferihegy Havalimanı’nda 750 tüm yer hizmetleri ihalesini almış olması ve yöneticilerinin Türk olmasından ötürü sıkıntısız bir 17 saat yaşadım diyebilirim. Sabah 08:30 gibi uçağımın kalkacağı perona yönelmem ve check-in işlemlerini tamamladıktan sonra Zagreb’e uçacak ben dahil 10 yolcu 30 kişilik Embraer 120 tipi Turboprop (pervaneli) bir uçakla yaklaşık 50 dk süren bir yolculuktan sonra Zagreb havalimanına vardık. Hatırlatma: bindiğim uçak Şans Kapıyı Kırınca’ filmindeki Air Barboonia uçağıyla aynıydı. Ayrıntılarda genellikle boğulan birisi olarak ifade etmek istediğim bir diğer husus uçağın iç kısmının yer ve tavan arası yüksekliği ile hostesin boyundan alçak olması ve hostesin ikramlardan sonra ve uçaktan ayrılırken her cümlede ‘Thank you’ demesi beni gülümseten bir diğer husustu.
5 kişi planladığımız ama tek başıma uçtuğum İstanbul Budapeşte hattında ilk durağım olan Budapeşte havalimanında yaklaşık 17 saat beklemek zorundaydım. Atatürk Havalimanında Malev Müdürü Recai Bey’in arkadaşımı uçağa almaması ile ilgili endişelerinin Budapeşte’ye inince yersiz olduğunu anladım. Transit kısma geçerken ilgili görevliye pasaportumu uzattım ve içine bakmadan bana geri uzattılar. Sadece Budapeşte- Zagreb biletime bakıp geçmeme izin verdiler. Havalanında uçak bekleme salonunda ilk işim elektrik prizi aramak oldu ve bulunduğum alandaki yolcular için ayrılmış bir elektrik prizi bulup laptop’umu şarja taktım ve bedava wi-fi’ımı da bulduktan sonra biraz internette oyalandım. Akşam saat 22:00 gibi sağ tarafıma 3 Yahudi oturdu. Aradan geçen bir kaç dakika sonra sol tarafıma 2 Suriye’li nin oturması ve ortada benim olmam beni epey güldürdü. Türkiye’nin arabulucu rolünü Budapeşte’de üstlenmiştim. Gece 12 gibi son uçağın da kalkmasıyla havalimanı iyice boşalmıştı. Sabah 6 ya kadar tek başımaydım. Gece 3 gibi uyuduğum bir vakitte 2 polisin beni uyandırıp pasaportuma ve biletime bakmak istemesi Türk pasaportumu gördükten sonra da Türkiye hakkında biraz muhabbet etmemiz ve ardından beni uyandırdıkları için özür dilemeleri gayet hoştu.(Bu durumun bence 2 sebebi var gelen 2 polis de 25’li yaşlarda bayandı. Diğer bir husus Yaklaşık Çelebi yer hizmetlerinin Budapeşte Ferihegy Havalimanı’nda 750 tüm yer hizmetleri ihalesini almış olması ve yöneticilerinin Türk olmasından ötürü sıkıntısız bir 17 saat yaşadım diyebilirim. Sabah 08:30 gibi uçağımın kalkacağı perona yönelmem ve check-in işlemlerini tamamladıktan sonra Zagreb’e uçacak ben dahil 10 yolcu 30 kişilik Embraer 120 tipi Turboprop (pervaneli) bir uçakla yaklaşık 50 dk süren bir yolculuktan sonra Zagreb havalimanına vardık. Hatırlatma: bindiğim uçak Şans Kapıyı Kırınca’ filmindeki Air Barboonia uçağıyla aynıydı. Ayrıntılarda genellikle boğulan birisi olarak ifade etmek istediğim bir diğer husus uçağın iç kısmının yer ve tavan arası yüksekliği ile hostesin boyundan alçak olması ve hostesin ikramlardan sonra ve uçaktan ayrılırken her cümlede ‘Thank you’ demesi beni gülümseten bir diğer husustu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder