Üsküp(Skopje)’de geçirmiş olduğum yaklaşık 3 günün ardından Beograd’a sabah 07:45 otobüsü ile gidebilmek için otogara doğru yola koyuldum. Eşyalarımın ağır oluşu ve ilk denememde yanlış bir sokağa girmemden dolayı taksi ile gitmeye karar verdim. Üsküp’e gelişte binmiş olduğum taksinin aksine bu seferki taksici taksimetreyi açtı ve 50 Dinara(1.5 TL) hostelden otogara gittim. Taksici ile ilk selamlaşmada İngilizce selamlaşmamıza rağmen daha sonra bana dönüp sen Türk müsün demesiyle konuşmamızın geri kalanı Türkçe devam etti. Otogara geldiğimde daha önce saatinde karar kılmış olduğum 07:45 Nis Express firmasının otobüsü ile 1100 Makedon Dinarı (18 Euro)’ya Beograd’a otobüs biletimi aldım ve otobüsümün kalkış saatini beklemeye koyuldum. Yaklaşık olarak 7 saat 40 dakika sonra Beograd otogarına varmıştık. Makedonya’dan Sırbistan’a geçiş yaparken sınır kontrolünde daha önce Bosna ve Karadağ’da yaşadığım gibi “Turski Dođite sa mnom” benimle gel Türk ifadesi ile eşyalarımı da alarak bir odaya alındım. Bu sefer işim epey uzun gibi duruyordu ta ki çantamı karıştırırken görmüş olduğu Mitrovica Unv sertifikası ve ardından Sırp tercümanım Djordje’nin cv sini görmesi ile(Djordje aynı zamanda Başbakanlık’a bağlı bir personeldi)bir iki soru daha sorup eşyalarımı kurcalamayı bırakıp otobüse binmeme izin verdi.
Otogara varmamla beraber daha önce www.hostelworld.com adresinden bakıp kalmak için karar verdiğim Happy Hostel’i aramaya doğru yola koyuldum. Saatlerdir yollarda olduğumdan henüz hostelimi bulamamış olmama rağmen yemek yiyebileceğim ilk restorana kendimi attım ve tavuk döner siparişi verdim. O çantalarla her ne kadar dükkanın büyük bir hacmini işgal etmiş olsam da karnımı doyurmanın vermiş olduğu mutlulukla hosteli arama-tarama çalışmalarına kaldığım yerden devam ettim. Yolda ilerlerken Nato’nun 1999’da yapmış olduğu operasyon sonrasında bombalanmış olan bir binanın aradan geçen 12 yıllık bir süreye rağmen olduğu gibi bırakıldığını gördüm. Binanın bulunduğu caddenin 100 metre ilerisinde dışişleri bakanlığının da dahil olduğu bazı bakanlıkların bulunuyor olması gelen yabancı diplomatik konuklara devamlı bir mesaj niteliği taşıyor gibi duruyor. Her neyse hostelin tarif edildiği gibi Nemanija caddesindeki 5. Kavşağa gelip sağa döndüğümde hostelimin bulunduğu binayı gördüm. Hostelde sekiz kişilik odada tek başıma 10 Euro gibi bir ücrete kaldım. Temizlik açısından açık ara farkla belki de en kaliteli 5 yıldızlı otel odasından bile daha temizdi diyebilirim. Sarajevo’ya artık ne zaman gidersem Hostel City Center’dan başka bir yerde kalmayı düşünmüyorsam Beograd için de Happy Hostel hakkında aynı şeyleri söyleyebilirim. Eşyalarımı yerleştirip Beograd gezime başlangıç için hostelin lobisinden bir harita alıp inceledikten sonra kafamda bir rota oluşturup yola koyuldum.
Bulunduğum yerden Kalemegdan’a kadar ilerleyip Belgrad Kalesi ve ormanının bulunduğu noktaya gidip dönüşte de şehrin trafiğe kapalı noktası olan Knez Mihailova’dan geri dönmeyi planlamıştım. İzleyeceğim rotanın ve Belgrad’ın şehir planının oldukça başarılı olmuş olmasından dolayı aradığım yerleri bulabilme konusunda bir zorluk yaşadığım söylenemez.
Tarihi boyunca 26 defa savaş geçirmiş olmasına rağmen(daha 10 yıl öncesinde Nato müdahalesi ile şehrin birçok noktası bombalanmıştı)dimdik ayaktayım mesajı veren Beograd beni birçok alanda şaşırtmıştı. Orta yaşlardaki İnsanlarla muhabbetimde Türkiye’den geldiğimi söyleyince bana Selamun Aleyküm demeleri beni ayrıca şaşırtmıştı (Kıbrıs’ta zaman zaman Selamun Aleyküm sözcüğünü kullanıp çoğu zaman size de selam yanıtını aldığımdan Sırp’lardan bu tür sözcükleri duymak hoşuma gitmişti. Ayrıca üniversite programına katılan diğer Sırp arkadaşlarla geçen muhabbetlerimizde “inşallah ve maşallah” sözcüklerinin de Sırpça’da sıklıkla kullanıldığına şahit oldum) Kalemegdan’ın Belgrad Ormanı giriş noktasında kurulan tezgahlarda Sırbistan hatırası birçok hediyelik eşya satan kişilere rastlayıp aileme ve arkadaşlarıma hediyelik birkaç şey aldıktan sonra birkaç Tuna nehri manzarası çekebilmek için Kale’nin en üst noktasına çıktım. Gün batımının olduğu saatlerde ve havanın kısmen biraz kirli olduğu bir saatte orada bulunmamdan ötürü pek istediğim fotoğrafları yakalayamamış olsam da yine de birkaç güzel kare yakalayabildim.
Günlerden Pazartesi ve turistik bir dönem olmamasına rağmen Beograd dışarıda geçirdiğim gece 11’e kadar ki süre diliminde oldukça hareketli bir şehirdi. Alışveriş esnasında bir teyze ile pazarlık yaptığım bir esnada arka tarafımda işittiğim “Oğlum burada Partizan forması var buradan alalım mı lan” ibaresi ile yüzümü çevirmeden alın alın hem bu teyzenin fiyatları da diğerlerine göre daha iyi dememle daha önceki gezilerimde de olduğu gibi beklemediğim bir anda yine bir Türk’le karşılaşma durumu ile karşı karşıya kaldım(aslında 2 erkek 1 kız 3 kişiydiler ve erkeklerden biri yanlış hatırlamıyorsam lise okumak için Sırbistan’a gelmişti bu grup ile Knez Mihailova’nın girişinde bir fotoğraf karesi alırken çarpışıp 2.defa ve ertesi gün havaalanında Türkiye’ye dönerken aynı uçakta 3.defa karşılaşmıştık.) Gençlere dönüp sizden bir türlü kurtulamadım desem de şaka bir yana havalimanındaki sohbetimiz sırasında benden 4-5 yaş kadar küçük olmalarına rağmen yurtdışında birçok projede yer aldıklarını öğrenince oldukça şaşırmıştım. Üsküp’te 1 gün daha az kalmış olsam Novi Sad için de gezi planlamış olmama rağmen yorgun düşen vücudumu nadasa bırakmak için bundan bu defalık vazgeçmiştim. Normalde işin içine gezme faktörü gelince limitlerimi oldukça zorlamama rağmen hastalığın vermiş olduğu halsizlikle bu defalık bunu istediğim gibi gerçekleştirememiştim. Sizleri Beograd fotoğraflarıyla baş başa bırakıp ilerleyen dönemlerde (belki Nisan ayı gibi Suriye-Lübnan) yeni yazı ve fotoğraflarla görüşünceye dek hoşçakalın diyorum.
8 Şubat 2011 Salı
4 Şubat 2011 Cuma
Üsküp(Skopje)-Makedonya
K.Mitrovica daki eğitim programımızı noktaladıktan sonra dönüş uçak biletimin olacağı Belgrad(Beograd)’a gidebilmek için Kosova’dan çıkış yapıp Sırbistan’a giriş yapmak zorundaydım(Sırbistan Kosova’yı tanımadığından ötürü böyle bir durum mevcuttu) ve daha önceden de planlamış olduğum Üsküp(Skopje) rotasına doğru Makedonya Prilep’li arkadaşım Zoran’la K.Mitrovica’daki otelimizden ayrılıp öncelikle otobüslerin geçtiği bir noktaya taksi ile gidip oradan Novi Pazar’dan gelecek olan Üsküp(Skopje)otobüsünü beklemeye koyulduk. Havanın oldukça soğuk olmasından ve otobüsün bize söylenilen saatten 30 dakika kadar geç gelmesinden ötürü bir hayli üşümemize rağmen 2 saat 30 dakikalık güzel bir yolculuktan sonra Üsküp(Skopje) otogarına varmıştık. Sınır kontrolünde pasaport polisi tek bir kelime dahi sormadan sorunsuzca pasaportuma giriş mührünü vurarak beni oldukça şaşırtmıştı.
Skopje otogarına geldikten sonra Zoran’la vedalaşıp kalmayı düşündüğüm hostele doğru yola koyulmuştum. Elimde hostelin adresi olmasına ve hostelin bulunduğum noktaya yakın olmasına rağmen bir taksi tutarak kalacağım “Hostel Hostel Skopje” ye gitmiştim. Taksici 100 Makedon Dinarı yaklaşık 1.6 Euro’ya beni gideceğim yere götürmüştü. Gecelik 10 Euro verdiğim 6 kişilik odamda birkaç saat dinlendikten sonra şehri gezmeye çıkmıştım.
Hostel Hostel Skopje'nin kadrolu temizlik elemanı:)
Şehir haritasındaki rotaya 1 defa baktıktan sonra ilerleyen dönemlerde haritayı hiçbir şekilde kullanmayarak kalabalığın olduğu noktaya doğru kendimi atarak şehrin hareketli olabileceğini düşündüğüm noktalarına doğru gitmiştim. Üzerimde sadece Euro bulunduğundan dolayı ilk olarak paramı bozdurmak istedim. İçinde Rammstore(Migros’un yurtdışındaki adı)Ziraat Bankası şubesi ve birçok Türk mağazasının bulunduğu Üsküp(Skopje)’nin en büyük avm sinde bir miktar para bozdurarak(bu esnada üzerimde bulunan bir miktar Türk Lirasını da bozdurmak istememe rağmen Ziraat Bankası çalışanı Türk Lirası kabul etmediklerini söyleyince bir hayli şaşırmıştım).
Karnımın açlığının da etkisiyle kendimi AVM nin en üst katında yer alan fast-food dükkanlarına atıp özlediğim lezzet döner-ayran ikilisinden sipariş verdim. Yemek işleminin ardından AVM’nin alt katında yer alan Rammstore dan Makedonya’ya özgü ürün keşfine koyuldum.Staj dönemim boyunca TİKA’da beraber çalışma imkanı bulduğum çok sevgili ve saygıdeğer Filiz Hanım’ın masasında devamlı olarak bulunan Koro Caj’ı Rammstore da görünce hemen birkaç paket aldım. Ardından Lutenica ve Ajvar’ların bulunduğu sos-salça reyonunda kısa bir keşif yapıp dönüşte almam gereken ürünleri belirledikten sonra yeni rota olarak Vardar nehrinin üzerindeki Taş köprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü)boyunca ilerleyip şehrin en hareketli noktası olan ve ağırlıklı olarak şehrin Müslüman ve Türk nüfusunun yaşadığı Eski Şehir(Old Town) kısmına doğru yola koyuldum.
Eski Şehir kısmına giriş yapmamla beraber kendimi yaklaşık 20 günlük bir aradan sonra evimde gibi hissetmeye başlamıştım. Dışarıda duyduğum Türkçe konuşmalar ve pazarlıklar sokakların hareketliliği vs. birçok nokta size Anadolu’da herhangi bir yerde bulunduğunuz hissine kapılmanıza sebep oluyor. Tahmin ettiğimden çok daha büyük olan şehrin eski şehir kısmında dikkatimi birkaç şey çekiyor. Lokantaların cevapi yapılan ızgaralarının üzerinde üst üste toprak güveç kaplarında bir şeyler duruyor ve bu durumu öğrenebilmek için kendimi bir lokantaya atıyorum. Old town’daki geleneksel lokantalarda Mercimek çorbası, Cevapi ve güveçte kuru fasülye haricinde 4. Bir yemeği bulmanıza imkan yok. Fiyat olarak güveçte kuru fasülye artı 5’lik cevapi tabağına 120 MKD (4 TL) ödedikten sonra eski şehir turuna kaldığım yerden devam ediyorum.
Alttaki resimlerde sırasıyla carsija’nın taş köprü girişinde bulunan Hasan Paşa Hamamı, Mustafa Paşa Cami ve carsija’dan çeşitli fotoğrafları görebilirsiniz.
Üsküp(Skopje)’de normalde 1 gece kalmayı planlamış olmama rağmen şehre fazlasıyla ısınmamdan ötürü bu şehre 2 ekstra gün daha tanıyıp iyice benimsemek istemiştim. Bir önceki durağım olan Kosova’da iken arkadaşlarımdan bana geçen grip mikrobu Kosova’daki son günlerimde ve Makedonya da iken en üst safhalarına ulaştığından ötürü ve kalmış olduğum hostelin oldukça sıcak ve rahat bir ortama sahip olmasından ötürü burada biraz daha dinlenip Beograd’a daha sağlıklı bir şekilde dönmeyi düşünmüştüm. Sağlık durumları daha olumlu olsa Makedonya’da Ohrid ve Bitola turu yapıp daha sonra Beograd’a dönme planlarımın olmasına karşın Alanyalı Kevki’nin yazmış olduğu şiirde dediği gibi “olmadı, olamadı, olamayordu:)”(http://www.youtube.com/watch?v=A74XlAhdh3w)
Skopje otogarına geldikten sonra Zoran’la vedalaşıp kalmayı düşündüğüm hostele doğru yola koyulmuştum. Elimde hostelin adresi olmasına ve hostelin bulunduğum noktaya yakın olmasına rağmen bir taksi tutarak kalacağım “Hostel Hostel Skopje” ye gitmiştim. Taksici 100 Makedon Dinarı yaklaşık 1.6 Euro’ya beni gideceğim yere götürmüştü. Gecelik 10 Euro verdiğim 6 kişilik odamda birkaç saat dinlendikten sonra şehri gezmeye çıkmıştım.
Hostel Hostel Skopje'nin kadrolu temizlik elemanı:)
Şehir haritasındaki rotaya 1 defa baktıktan sonra ilerleyen dönemlerde haritayı hiçbir şekilde kullanmayarak kalabalığın olduğu noktaya doğru kendimi atarak şehrin hareketli olabileceğini düşündüğüm noktalarına doğru gitmiştim. Üzerimde sadece Euro bulunduğundan dolayı ilk olarak paramı bozdurmak istedim. İçinde Rammstore(Migros’un yurtdışındaki adı)Ziraat Bankası şubesi ve birçok Türk mağazasının bulunduğu Üsküp(Skopje)’nin en büyük avm sinde bir miktar para bozdurarak(bu esnada üzerimde bulunan bir miktar Türk Lirasını da bozdurmak istememe rağmen Ziraat Bankası çalışanı Türk Lirası kabul etmediklerini söyleyince bir hayli şaşırmıştım).
Karnımın açlığının da etkisiyle kendimi AVM nin en üst katında yer alan fast-food dükkanlarına atıp özlediğim lezzet döner-ayran ikilisinden sipariş verdim. Yemek işleminin ardından AVM’nin alt katında yer alan Rammstore dan Makedonya’ya özgü ürün keşfine koyuldum.Staj dönemim boyunca TİKA’da beraber çalışma imkanı bulduğum çok sevgili ve saygıdeğer Filiz Hanım’ın masasında devamlı olarak bulunan Koro Caj’ı Rammstore da görünce hemen birkaç paket aldım. Ardından Lutenica ve Ajvar’ların bulunduğu sos-salça reyonunda kısa bir keşif yapıp dönüşte almam gereken ürünleri belirledikten sonra yeni rota olarak Vardar nehrinin üzerindeki Taş köprü (Fatih Sultan Mehmet Köprüsü)boyunca ilerleyip şehrin en hareketli noktası olan ve ağırlıklı olarak şehrin Müslüman ve Türk nüfusunun yaşadığı Eski Şehir(Old Town) kısmına doğru yola koyuldum.
Eski Şehir kısmına giriş yapmamla beraber kendimi yaklaşık 20 günlük bir aradan sonra evimde gibi hissetmeye başlamıştım. Dışarıda duyduğum Türkçe konuşmalar ve pazarlıklar sokakların hareketliliği vs. birçok nokta size Anadolu’da herhangi bir yerde bulunduğunuz hissine kapılmanıza sebep oluyor. Tahmin ettiğimden çok daha büyük olan şehrin eski şehir kısmında dikkatimi birkaç şey çekiyor. Lokantaların cevapi yapılan ızgaralarının üzerinde üst üste toprak güveç kaplarında bir şeyler duruyor ve bu durumu öğrenebilmek için kendimi bir lokantaya atıyorum. Old town’daki geleneksel lokantalarda Mercimek çorbası, Cevapi ve güveçte kuru fasülye haricinde 4. Bir yemeği bulmanıza imkan yok. Fiyat olarak güveçte kuru fasülye artı 5’lik cevapi tabağına 120 MKD (4 TL) ödedikten sonra eski şehir turuna kaldığım yerden devam ediyorum.
Alttaki resimlerde sırasıyla carsija’nın taş köprü girişinde bulunan Hasan Paşa Hamamı, Mustafa Paşa Cami ve carsija’dan çeşitli fotoğrafları görebilirsiniz.
Üsküp(Skopje)’de normalde 1 gece kalmayı planlamış olmama rağmen şehre fazlasıyla ısınmamdan ötürü bu şehre 2 ekstra gün daha tanıyıp iyice benimsemek istemiştim. Bir önceki durağım olan Kosova’da iken arkadaşlarımdan bana geçen grip mikrobu Kosova’daki son günlerimde ve Makedonya da iken en üst safhalarına ulaştığından ötürü ve kalmış olduğum hostelin oldukça sıcak ve rahat bir ortama sahip olmasından ötürü burada biraz daha dinlenip Beograd’a daha sağlıklı bir şekilde dönmeyi düşünmüştüm. Sağlık durumları daha olumlu olsa Makedonya’da Ohrid ve Bitola turu yapıp daha sonra Beograd’a dönme planlarımın olmasına karşın Alanyalı Kevki’nin yazmış olduğu şiirde dediği gibi “olmadı, olamadı, olamayordu:)”(http://www.youtube.com/watch?v=A74XlAhdh3w)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)