23 Eylül 2012 Pazar
Skopje-Üsküp (Eve dönüş yolu)
Artık Ohrid’den Skopje(Üsküp)’e geri dönme zamanı gelmişti. Biletimi Ohrid’e gelirken gidiş dönüş aldığım için açık olan dönüş biletimi en yakın otobüse çevirmek üzere bilet satış yerine gidiyorum(Bu işlem için 30 MKD talep ediyorlar). Yaklaşık 3-3.5 saatlik bir yolculuğun ardından tekrardan Üsküp’e ulaşıyorum.
Bir hafta evvel kalmış olduğum hostelde kalmak yerine hostelworld de puan/fiyat açısından en başarılı yer olan Shanti Hostel’de kalmaya karar veriyorum. Otogar-tren garına birkaç dakikalık yürüme mesafesinde olan Shanti Hostel ‘e vardığımda gerçekten de almış olduğu o puanları ve övgüleri fazlasıyla hak ettiğini düşündüm diyebilirim.
Fiyat olarak bir önceki kaldığım hostelden 1 euro daha pahalı olmasına rağmen sabahları sıcak peynirli börek ikramı olması odaların, tuvaletin ve banyonun oldukça temiz olması gibi birçok artılar sunması ve benim geç keşfetmiş olmam ben de ciddi bir pişmanlık yarattı diyebilirim.Hostelden bir kesit (TV'de bizdeki evlenme programlarının Makedon versiyonunu izleniyorken:)
Makedonya’da geçirdiğim 1 hafta içerisinde ülkenin 20.yıldönümü nedeniyle TAV grubunun işlettiği Skopje Havalimanı yeni terminalinin açılışı, vergilerin bir kısmının azaltılması ve son olarakta altta resmini göreceğiniz tanesini 178.000 Euro ya Çinli Yutong firmasından aldıkları çift katlı 202 çift katlı kırmızı renk otobüs(İngiltere’de ki AEC Routemaster ları andıran bir görüntüde) aynı gün hizmete sunulmuştu(Şahsi görüşüm daha önce almış oldukları LAZ –Ukrayna yapımı otobüsler gibi bu otobüsler de uzun vadede şehire büyük problem yaratacaktır. Sırf gösteriş adına yedek parça, servis vs. sıkıntısı olan bir firmaya 35 milyon Euro bağlamak pek akıl karı değil ama sonuçta Milan Stankovic’in de dediği gibi “Ovo je Balkan” Burası Balkanlar :).
İstanbul uçuşumun gerçekleşmesine 3 saat kaldı ve ben artık şehire veda edip eşyalarımı toparlamaya koyuluyorum. Bu sefer maalesef havalimanına tek başıma gitmek üzere bir taksici ile 15 Euro ya anlaşıyorum. Havalimanında işlemlerimi yapıp havalimanının EU citizens- Macedonian Citizens ve Others diye ayrıştırılan üç ayrı noktasından others kısmına geçiyorum(bu işin mantığını da çözebilmiş değilim-pasaport kontrollerinde böyle ayrıştırmalarla her yerde karşılaştım ama uçakların kapılarının bu şekilde ayrıştırılması pek de hoş olmamış diyebilirim). Uçağımın kalkışını beklerken laptopumun olduğunu gören genç bir arkadaş benden Türkiye’nin Sırbistan’la yapacağı basket maçını benim laptopumdan izleme teklifinde bulunuyor. Alanda wi-fi bulunur düşüncesiyle çeşitli girişimlerde bulunmamıza rağmen lounge haricinde internet bağlantısının olmadığını öğrenince arkadaş doğrudan lounge a yöneliyor(Kendisi ve kız arkadaşı sadece tek yön bilet alıp İstanbul’dan Üsküp ‘e gelip sıfır para ile otostop çekerek ve sokak çalgıcılığı yaparak eski Yugoslavya ülkelerinden Slovenya ve Hırvatistan harici tüm ülkeleri gezme fırsatı edinmişler- lounge a girmek için bazı girişimlerde bulunmasına rağmen tüm denemeleri başarısız olunca bir masada oturmaya karar verdi. Beraber ben, o ve kız arkadaşı sohbet ederken yanımıza takım elbiseli iyi giyimli bir genç gelip çocuğa dönüp ben de keşke sizin gibi olabilseydim demeye başladı. Eleman da bizim gibi derken nasıl biraz açar mısın deyince rahat, kafama göre hareket eden biri olmak deyince. Eleman adamı tuttugu gibi lounge ın önüne götürüp sen business adamsın sen bizi buradan içeri sokarsın demeye basladı Uçağın kalkmasına sadece 20 dk vardı ve adam buna pek yanaşmayınca bizimkisi yine yanımıza geldi. Neyse bu sefer de kız ve eleman karınlarının acıktığını söylediler. Üzerlerinde 130 MKD para vardı ama tamamı bozuk para bende de 48 MKD demir para vardı. Aslına bakarsanız bu elemanlar sokak çalgıcılığından Arnavutluk’ta iyi para kazanmış bir koca torba demir Leva ya sahiptiler ama parayı bozdurmayı unuttukları için o paranın Makedonya’da herhangi bir anlam ifade etmediğini biliyorlardı :) Neyse bulunduğumuz kısımdaki tek kafeye gidip mönüyü talep edip ve 170 MKD olan bir Sezar Salata istiyoruz. Garson kız elemanı gördükçe gülme krizine giriyordu ve salata için beklerken kız yanımıza gelip mesaisinin bittiğini söyledi. Elemanda bizimle ilgilendiği için kendisine arta kalan 8 MKD yi (yaklaşık 25 kuruş ediyor ) bahşiş olarak vermek istedi ve kız da artık bununla evime taksi ile gidebilirim deyip gülerek tesekkür etti :). Neyse bizim salata geldi ve eleman tek bir çatalla sırayla ağızdan ağıza dolastırma merasimi düzenlemek istedi. Ben karnımın tok oldugunu belirtip bir şey yemedim. Artık uçağımız için kalkış anonsu yapılıyordu ve elemanlara hızlanıp ödemeyi yapmak için kasaya gittik. Bizim 170 MKD lik salata olmuş muydu 250 MKD Biz menüde istedigimiz salatayı gösterip uzunca bir dil döktükten sonra 170 MKD verip uçağa geçtik. Nedenini bilmiyorum ama yine 1C yi bana vermişlerdi. Uçakta en önde olunca benim eleman uçağın içinde bana tezahürat etmeye başlamıştı. Güzel geçen 8 gün burada sona eriyor artık ülkeme geri dönmek üzere piste doğru yöneliyorduk. 1 saat 10 dklık bir uçuşun sona ermesini beklemek üzere camdan etrafı seyredip size veda ediyorum.
Ohrid (Yeniden)
Türkiye’ye dönüş için artık 2 günüm kalmıştı. Şu ana kadarki 3-4 ayrı noktaya gezimi Ohrid üzerinden git-geller yaparak sağlamıştım. Daha önceki Ohrid yazımda eksik kalan noktaları bu yazımda tamamlamaya çalışacağım. Ohrid’de eğer çarşıda geziyorsanız şehirin Çınar kısmında ağırlıklı olarak Türk ve Arnavutların yaşadıklarını fark edeceksiniz (Bknz. haritada Çınar.
Dükkanların isimlerine baktığınızda da Antep Baklava - İstanbul Çaycı gibi bizden isimlerle karşılacaksınız. Bu dükkanların hemen hepsinde soluklanıp muhabbet etme fırsatı buldum. Önce karnımı doyurmak için herzamanki gittiğim Cevapi dükkanı yerine bu sefer Neim(Naim) Restoran’a uğradım.Boş bir masaya oturmadan evvel dükkanın içindeki fotoğraflara ve aksesuarlara gözüm takılmış onları incelemeye koyulmuştum.
Birkaç gündür kuru yemeklerle beslendiğimden bu sefer canım sıcak birşeyler çekti ve menü de Dana Çorbası olarak geçen şehriyeli dana kuşbaşılı bir çorba söyledim(70 MKD ~2.5 TL). Ana yemek olarakta kuru fasülye söylüyorum(100 MKD ~ 3.75 TL). Menünün arka tarafını çevirdiğimde en alt kısmındaki cümlede geçen “hobi” sözcüğü de hoşuma gittiğinden onu da fotografladım.
Yemeğimi yiyip bitişik dükkan olan Antep Baklava’ya geçiyorum. Makedonya’nın en iyi baklavasını yaptıgını iddia eden Antep Baklava :) nın sahibi amcamız baklavaları daha önce Antep’te çırak olarak çalıştığını iddia ettiği Gostivar’lı bir ustaya yaptırıyormus. Orada resimde görmüş olduğunuz tatlılar tane hesabıyla satılıyor ve içinde bizdeki ceviz veya antep fıstığının aksine sanırsam yer fıstıgı-fındık-ceviz karısımı birşeyler vardı. İmam Çağdaş’ı, Güllüoğlu’nu, Zeki İnal’ı Koçak Baklava’yı bilen ve anne tarafından Gaziantep’li olan birisine ne kadar dil dökerseniz dökün bazı konularda tatmin edemeyebilirsiniz:). Tatlının yanında istemiş olduğum soğuk boza ise hakkında bir tek kelime etmemesine karşın bence tatlıyı unutturacak kadar güzeldi. (O gün için çok fazla yediğimi düşünenler için saat öğleden sonra 4 sularıydı ve bu yediklerim o gün için ilk ve son öğünüm olacaktı).
Bundan sonraki durağım ise Halveti tekkesi ve camisi oluyor. Halveti tekkesi hakkında daha önce edinmiş olduğum önbilgilerde tekkenin idaresini yapan kişinin(şeyhin) gelen misafir ve konuklara karşı kabaca olduğu yönündeydi. İçinde bazı önemli kutsal emanetleri bulunduran bölgesel olarak önemli bir yere sahip Halveti tekkesi bir nevi Osmanlı resmi tarikatı olan Halvetilik’in de o bölge için merkezi konumundaydı (Bir diğer önemlisi için bknz. Bilagay Tekkesi-Bosna Hersek). 1750’li yılların sonunda kurulmuş olan tekke nin mescid-cami kısmında bizdeki ve diger bölgedeki birçok camiden farklı bir iç mimari hakimdi. İçeride fotoğraf çekmenin yasak olmasından ötürü çok değerli eserler varmış dikkatli hareket etmeye özen gösterdim(Merak edenler için bknz. http://www.3dmekanlar.com/tr/halveti-dergahi.html). Son olarak eğer bir vakit namazına denk gelirseniz namaz öncesi ve sonrasında Osmanlı Döneminden beri süregelen bazı geleneklerin devam ettiğini göreceksiniz. Bu ziyaretlerin ardından gün batımı fotografları çekmek için St. John Kaneo kilisesinin olduğu tarafa doğru yola koyuluyorum. Bilmeyenler için St. John Kaneo Kilisesi, içinde Ohrid geçen her broşür-kitap vs. nin kapak fotografı olarak kullanılan göl kenarında şehrin en güzel manzarasına sahip güzel bir yapıt. Bu güzergahta izleyebileceği normal yollar varken ben ara sokaklardan zaman zaman sahil hattından John Kaneo’ya doğru ilerliyorum. Peşime takılan cins bir köpeğin haricinde iyiki de öyle karmaşık bir güzergahtan gitmişim dedim kendi kendime. Sebebini birazdan fotoğraflara bakınca siz de anlayacaksınız. Ohrid’den aktaracaklarım şimdilik bu kadar diyor, sizi fotoğraflarla baş başa bırakıyorum.
22 Eylül 2012 Cumartesi
Sveti Naum
Bu seferki kürkçü dükkanım Ohrid’de. Ohrid’e fazlasıyla ısındığımdan dolayı kafamdaki noktalara Ohrid üzerinden git gel yapıp duruyorum. Ohrid’de geçirdiğim vakit süresince de bir yandan yerleşik Türk nüfusun yaşadığı Çınar civarında vakit geçiriyor bir yandan da alternatif yerleri keşfetmeye çalışıyorum. O bölgeden ayrılmadan evvel Arnavutluk sınırında bulunan Sveti Naum’u da görmeden geçmek istemiyorum. Kaldığım hostelden arkadaşım Aslı ve onun arkadaşı Alex ile sabahın erken saatlerinde Sveti Naum otobüsünü beklemek üzere otobüs durağına doğru yola koyuluyoruz. Durağın bulundugu bölgede birçok taksici bize gideceğimiz yeri sorup otobüs ile aynı fiyata götürebileceklerini teklif edince biz de taksi ile gitmeye karar veriyoruz. Balkanlarda genel olarak işsizliğin ciddi bir seviyeye ulaştığını taksilere bakıp anlayabiliyorsunuz. Türkiye de ki gibi özel bir plaka gereksinimi duymaksızın aracınızda bir iki ufak oynama ile ticari olarak kullanabilme şansına sahip oluyorsunuz. 3 kişi için 200 MKD ye anlaştığımız taksimizle yola koyuluyoruz. Taksi şöförümüz bize etraftaki yerleşim birimlerini yarı tarzanca yarı Makedonca arada değişik dillerden kelimelerle anlatıyor. Zaman zaman aracı durdurup bize manzarayı seyrettirme imkanı da sağlıyor.
Yolda ilerlerken bir teyzenin el kaldırmasıyla onu da arabaya alıyor(Teyzemizden para almak istese de almasına müsaade etmiyoruz). Sveti Naum doğal güzelliklerinin ve Arnavutluk a gecis acısından önemli bir yer olmasının haricinde (Arnavutluk’a geçmek isteyeneler Sveti Naum’dan Arnavutluk’un Pogradec şehrine yürüyerek geçiş yapabilirler). Fikir edinmek için bknz. harita
Sveti Naum, Kiril alfabesinin doğuş yeri olarak kabul edilir ve İncil’in Kiril alfabesine çevrildiği ilk yer buradaki manastırdır. (Saints Cyril and Methodius un doğum yeri ve almış olduğu eğitimler o bölgede farklı noktalarda olduğundan Kiril alfabesinin doğduğu yer ile ilgili çevre şehirlerde ve Yunanistan da ve Bulgaristan’da bazı bölgelerde de bu zat hakkında bazı anıt vs. görebilirsiniz).
Sveti Naum a geri dönecek olursak yerleşim açısından oldukça küçük ama doğal güzellik ve Ortodokslar açısından önemli bir nokta. Ayrıca Ohrid Gölü’nün en lezzetli balıklarının çıktığı nokta.
Manastırın çevresi aynı zamanda açık bir hayvanat bahçesi dersem yalan olmaz. Hiç ummadığınız bir anda karşınıza bir tavus kuşu ya da cins tavşanlar çıkabiliyor.
Manastır ve çevresindeki binaları gezdikten sonra kafamıza göre doğayı keşfetmeye koyuluyoruz Alex ve Aslı ile.
Alex ve Aslı bu gezinin ardından Pogradec’ten Arnavutluk a geçip oradan ülkelerine dönecekleri için yükleri biraz ağır. Bundan dolayı sık sık dinlenmek için duruyoruz(Hatırlatma: bu şekilde seyahat yapacak insanlar için en önemli husus bana göre çantaları. Eğer sırt destekli kaliteli 60 litre ve üzeri bir çantaya sahipseniz böyle durumlarda geziniz pek kesintiye uğramaz ve bel ağrısı çekmezsiniz). Herneyse bu doğaçlama sırasında doğası, havası manzarası harika olan birçok yer keşfedip tekrardan Sveti Naum da taksiden ilk indiğimiz yere doğru yola koyuluyoruz. Vedalaşma noktamıza geldiğimizde herkes kendi yoluna koyulmak üzere zıt rotalara doğru yola koyuluyor. ( Bir zamanlar tv de Hugo’yu izlerken 3 hakkını kaybeden yarışmacılara Hugo tv camına vurma efekti ile ekrandan “Sepeti koluna herkes kendi yoluna oyun bitti” diye söylenirdi:). Bizim olayda aynen böyle oldu ve güzel geçen birkaç saatlik gezi orada son buldu. Bendeniz de kürkçü dükkanım olan Ohrid’e geri dönmek için araç arayışına koyuldum. Etrafta bir yarım saat kadar ne ulaşım için bir araç ne de Ohrid’e giden başka birisine rastlayamamışken önce bir adam 150 MKD ye beni Ohrid e götürebileceğini söyledi ardından da Qantas Hava Yollarında çalışan Avustralyalı bir pilotunda gelmesiyle bana ücreti bölüşme imkanı doğdu(pilot olan arkadaşla yol boyunca güzel bir muhabbet imkanı yakalamıştım daha önce de birçok Avustralyalı insanla muhabbet etmeme rağmen bu kadar keyifli bir sohbeti hiçbirisi ile yapmamıştım. Kendisi sağolsun taksi ücretinin de tamamını ödedi ve ısrarlarıma rağmen bana ödeme yaptırmadı).
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)