Üniversitedeki son final sınavlarımın ardından, dinlenebilecek birkaç dakika bile bulamadan hızlı bir şekilde eşyalarımı toparladıktan sonra, öncelikle sabaha karsı saat 04:40’da Lefkosa(Ercan) Havalimanından İstanbul Atatürk Havalimanı’na sonrasında ise Atlasjet Havayolları’nın 10:55 Priştina uçağı ile Kosova’ya uçmayı planlamıştım.
Lefkoşa(Ercan Havalimanında) İstanbul uçağını beklediğimiz sırada laptopumun şarjının az olmasından ötürü bulmuş olduğum bir prize şarja takmam ve arkasından gelişen bazı olumsuz olaylar silsilesi ile İstanbul’a kısmen morali bozuk bir şekilde varmış olsam da(maalesef laptopumu çalışır vaziyetteyken yere düşürdüm(ekranı kırıldı) ve havaalanına giderken tanıştığım Togrul Safarzade arkadaşımın laptopunu bana ödünç olarak vermesiyle(kendisine buradan tekrardan teşekkür ediyorum-çoh sağ ol)bu sorunu da geçici olarak çözmüş olduk.
İstanbul Atatürk Havalimanı’na sabah 06:15 dolaylarında uçağımız inmişti. Bir önceki Balkanlar gezisinin baş aktörlerinden eski Odtü İktisat öğrencisi yeni vergi denetçisi Samet D.(23.5) ile buluşup, birkaç saat hasret giderdikten sonra, bu seferki Balkan turumuzun Kosova-K.Mitrovica eğitim ayağını beraber geçireceğimiz Neşe Şen ile Atatürk Havalimanında buluşup Atlasjet KK625 Prishtina 10:55 seferiyle IST-Atatürk Havalimanındaki 1 saat kadar kalkış sıramızı beklememizi saymazsak 1 saat 20 dk’lık bir yolculuk sonrasında Kosova yerel saati ile 12:10 dolaylarında Prishtina’ya indik. Açıkçası ülkeye giriş yapmadan önce bazı çekincelerim vardı. Katılacağımız eğitim programı Kosova sınırları içerisinde yer alan Mitrovica şehrinin Sırp kontrolünde olan Kuzey kısmında yer almaktaydı ve o kısıma Kosova’lı üst düzey devlet adamlarının bile özel izinlerle girebildiklerini okumuştum ve eğer Prishtina Havalimanındaki pasaport polisi bana Kosova’da nereye ne kadar süreyle gideceğimiz gibilerinden bir takım sorular sormuş olsaydı belki bir miktar sorun yaşayabilirdim ama aksine sorgusuz sualsiz doğrudan pasaportumuza giriş mührü vurulmuştu. Bundan sonraki kısım havalimanından dışarı çıkıp Prishtina otogarına gidecek bir taksi bulma kısmıydı. Eğer Prishtina havalimanına yolunuz düşerse ve sizi karşılayan birileri yoksa havalimanından şehir merkezine taksiler haricinde ulaşmanız mümkün değil(en azından şimdilik). Zamanla bu sorununda düzeleceğini ümit edip, bazı Kosovalıların da yardımlarıyla 15 Euro’luk bir taksi ücretiyle Prishtina otogarına gitmek üzere taksici ile anlaşıyoruz(gerçi anlaşma kısmında biz pek yer almadık ama fiyatı o miktara düşüren ablamıza buradan teşekkürler.(25-30 Euro civarında bir fiyat isteyen taksicilerden sonra bu ücret öğrenci bütçesiyle yola çıkan biz gençler için oldukça önemliydi(önümde 20 günden fazla bir süre dilimi be gezeceğim en az 3 ülke daha vardı). Yaklaşık 20-25 dakikalık bir yolculuğun ardından Priştina otogarına varmıştık. Anladığımız kadarıyla Pazar günü Mitrovica’ya otogardan otobüs kalkmıyormuş(bunu öğrenmemiz yaklaşık 20 dakikamızı aldı) ve uzun uğraşlar sonuncunda genç bir kızın yardımıyla otogarın dışında bulunan eski Volkswagen hippi minibüslerinin bulunduğu bir noktadan Mitrovica’ya giden araçları bulmuştuk.
Sırp-Arnavut anlaşmazlığı, geçmişte yaşanmış olan ve zaman zaman yaşanan bazı olumsuz hadiselerden ötürü K.Mitrovica ile başlayan ve en kuzeydeki Sırbistan sınır noktasına kadar ki yerleşim brimleri Kosova sınırları içerisinde gözüküyor olsa da resmi olarak Sırbistan’ın şehirleri(KKTC’de yaşayan birisi olarak bu durumu açıklamak Kıbrıs sorununun çözümünden daha zor:). Mitrovica nın güneyinden bindiğimiz taksicmizin kendilerine sadece K.Mitrovica’da ilk sokağa giriş izni verildiğini belirtmesinden ve bizi kendi bilgilerine göre gideceğimiz en yakın noktada indirmesinden sonra Neşe ile beraber gitmemiz gereken Teknik Fakülte(Fakultet Tehničkih) tabelasını arayış içerisine girdik. Kiril alfabesinin kullanıldığı bu şehirde ilk olarak içinde teknik ibaresi geçen eski bir binaya girdik.Binanın içerisinde muhtemelen binanın güvenliğinden sorumlu Dostoyevski’nin romanlarında belirgin bir tipleme olan yaşlı votka içen bir amca ile karşı karşıya kaldık. Tarzanca bir şekilde amcaya aradığımız yerin burası olup olmadığını anlata dururken amcanın bir anda yürümeye başlaması ve beni takip edin gençler:) komutunu vermesiyle ben,insani boyutların dışındaki 2 çantam(dedem, gofret ve ben :)-gofret de sırt çantam oluyor, labirent gibi dizayn edilmiş bir binada bazı merdivenlerden inip çıktıktan sonra Troitsky amcanın(2 dk da amcaya bir isim de buldum:) bize bir kapı açıp ve yüzünü bana dönüp “Сине мој, требало би да иде напред на овај начин”. Yani “Oğul, bu taraftan dümdüz ilerle demesiyle” desturu alıp yeniden içinde teknik kelimesi geçen tabelayı aramaya koyulduk. Troitsky amcamızın bize tarif ettiği yönde sadece birkaç dk yürüdükten sonra beklenen mutlu sona mı ulaşmıştık. Yoksa bu sadece bir başlangıç mıydı? Bunun cevabını ilerleyen bölümlerde alabilirsiniz:)
Şaka bir yana fakülteden içeri girip çantamı yere bırakmamla beraber dünyalar benim olmuştu. Üniversite için gerekli giriş evraklarını doldurduktan sonra(kredi kartı başvurusunda verilen onlarca sayfalık bir sözleşme gibi bir anlaşma metnini bize imzalattılar:)otellerimize gitmemiz için bizlere birer rehber verdiler ve otellerimize gittik. İlk olarak 2 Hollandalı ve 1 Alman kızın bulunduğu odaya 4.olarak yerleşmeme rağmen yaklaşık 1 saat sonra 1 Makedon, 1 Bosnalı Sırp ve 1 Rus erkeğin olduğu odaya transfer oldum(karma yatak sistemi uygulamadıklarından ve resepsiyon görevlisinin yanlış odanın anahtarı almasından ötürü böyle bir durum yaşamıştım). Son birkaç günün ve yolun vermiş olduğu yorgunluktan ötürü birkaç saatliğine uyuduktan sonra oda arkadaşlarımla tanışma fırsatı yakalamıştım(ben odaya geldiğimde kimse yoktu). Üniversitede eğitim süresince tüm yemekler benim kaldığım Hotel Sasa’da verildiğinden diğer yerlerde kalan arkadaşlara nazaran oldukça şanslıydık(bize 3 öğün ücretsiz olarak kullanabilmemiz için yemek fişleri verilmişti, yemek konusunda içinde domuz veya domuzdan elde edilen herhangi bir yemek çıktığında garsonlar bize daha biz sormadan alternatif bir yemek hazırlıyorlardı)
Eğitim-öğretim hayatımda 15.yılımı doldurduğum bu dönemde hayatımın hiçbir evresinde okulumun bitmesinin ertesi günü bir başka eğitim programına katılmadığımdan ötürü bu tatil döneminde maalesef kendimi tatil moduna sokamamıştım. Gerçi bu durumun orada ciddi anlamda avantajını gördüğüm de söylenebilir(psikolojik ve fizyolojik açıdan kendimi oldukça rahat hissediyordum). Eğitimimizin ilk haftasını “Fakultet Tehničkih” binasındaki dersliklerde alacaktık. Sabah kahvaltımızı otelimizde yaptıktan sonra topluca Teknik Fakülteye gidip açılış seremonisine katıldıktan sonra sınıflarımıza geçtik.
Tercümanlarımız BM ve zaman zaman hükümet düzeyinde tercümanlık yaptıklarından dolayı hocamız Jasna’nın ağzından çıkan ilk kelimeyle beraber çeviriye başlıyorlardı. İki haftalık kurs boyunca hem hocaya hem de tercümana günde 5-6 saat konsantre olmakta her ne kadar zorluk çeksem de hocamızın Sırpça anlattığı konuları konseptlere olan aşinalığımdan ötürü rahatlıkla anlayabiliyordum. Zaten sınıfta laptoplarımız devamlı olarak açık ve internete hazır vaziyette olduğundan dolayı sıkıntı yaşadığım konularda rahatlıkla aradıklarımı internetten bulabiliyordum. Bulgar arkadaşım Yana’nın da Sırpça’yı çok rahatlıkla anladığını fark etmesiyle(Bulgarca-Slav dilleri ortak yapılar vs.) tercümanlar iki hafta boyunca devamlı olarak sadece bana çeviri yaptılar. Bütün bu çevirilere vs. durumlara rağmen almış olduğum Marketing in Digital Age kursunu “A” notuyla bitirmeyi başarmıştım(açıkçası bu durum için çok ciddi bir çaba da sarf ettiğim söylenemez).
Sınıfımızın genel öğrenci yapısı Master ağırlıklı olsa da 3-4 tane doktora öğrencisi ve bir o kadar da benim de içinde bulunduğum lisans öğrencisi vardı. Derslerin ikinci gününde başta mimarlık dersi alan ama daha sonra benim Marketing dersinde olduğumu öğrenip almış olduğu dersi değiştiren Kosovalı Türk arkadaşım Ertan Redzovic in sınıfta ders işlendiği bir anda “benim kardeşim selam” demesiyle oldukça şaşırmıştım. K.Mitrovica’da bulunduğumuz süre boyunca bizimle elinden geldiğince ilgilenmeye çalışan Ertan eğitimi aldığımız üniversitede mimarlık master son sınıf öğrencisi. Kendisi savaş döneminde Türkiye’de bir süre kalmış ve şu anda 100 kadar Türk aile ile Sırp nüfus yoğunluklu K.Mitrovica’da yaşıyor. İlk haftanın son ders günü olan Cuma günü Ibar köprüsünden geçerek Mitrovica’nın güneyine Cuma namazı için geçmiştik. Mitrovica’nın güneyinden kuzeyine geçtiğimiz ilk gün her ne kadar bu köprüden geçmiş olsak ta ciddi anlamda yaşamış olduğum yorgunluktan ötürü çevreyi algılayamadığımı fark etmiştim. Cuma namazı öncesi öncelikle Ertanların evine gidip annesi Hayriye teyzenin demlediği çayımızı içip kekimizi yedik.
K.Mitrovica’da kaldığımız süre boyunca her akşam partiler düzenlemiş olsa da havanın soğuk oluşu ve günün vermiş olduğu yorgunluktan ötürü bunlara katılabildiğim pek söylenemez. Bunların haricinde üniversite’nin organize ettiği Serbian Night programında hem eski Yugoslav ülkelerinde bilinen Ajde Jano, Jovano Jovanke ve birçok şarkıyı akordeon eşliğinde canlı olarak dinleme fırsatım oldu. Dünya’nın çeşitli yerlerinden gelen 100’den fazla insanla beraber güzel bir şekilde yiyip içip eğlenildikten sonra diğer arkadaşlara nazaran erkenden odama geri dönüp uyku moduna geçtim.
Üniversite bize ilk haftasonumuz için Kosova’nın birçok şehrini kapsayan bir gezi programı hazırlamıştı. Gezi rotamızı incelediğimde ziyaret edeceğimiz yerlerin hepsinin kilise,manastır,mezarlık vs. gibi yerler olduğunu görünce durumu biraz garipsesem de daha sonra durumu tekrar değerlendirdiğimde resmi koruma araçları ile KM plakalı(Kosovska Mitrovica) otobüslerle belirtilen ziyaret noktalarından başka ziyaret noktalarında bulunmak organizasyonları yapanlar açısından bazı tatsız olayların yaşanması ihtimalini taşıyabilirdi. Gezimizin ilk durağı Sırp Ortodokslar için oldukça önem taşıyan Visoki Dečani Manastırıydı. KFOR’a bağlı İtalyan askerlerinin koruduğu bu manastıra ziyaretim ile Rus Ortodoks inancına göre hacı olmuştum(Hz İsa’nın havarilerinden üçünün mezarını ziyaret edenler Hacı kabul ediliyordu)Artık bendeniz Saint Duhan sıfatı almış olup:)) şaka bir yana bu durumu anlattığım oda arkadaşlarımdan bir tanesi beni Pazar günü sabah erkenden uyandırıp günah çıkartmak istediğini söylemişti. Rus oda arkadaşımda 1-2 defa beni görünce istavroz çıkarmaya başlayınca bu olayı uzatmamalarını onlardan istedim:). Gezimize geri dönecek olursak Pec sınırları içerisindeki Dečani Manastırı(http://en.wikipedia.org/wiki/Visoki_De%C4%8Dani) ve Pec Patrikhanesini(http://en.wikipedia.org/wiki/Patriarchate_of_Pe%C4%87) ziyaret ettikten sonra 700 nüfuslu Velika Hoca kasabasına gittik. İsimde her ne kadar hoca kelimesi geçse de Kuzey Kosova haricinde Sırpların en kalabalık yaşadığı yerleşim birimi. Nüfusu her ne kadar az olsa da 12 tane kiliseye sahip olan Velika Hoca’da da kilise ziyaretlerimizi yaptıktan sonra bir sonraki kilise ve manastır noktamız olan Prizren’deki Saint Archangel’e doğru yola koyulduk. Buradaki gezimizi de bitirdikten sonra manastırın içinde bulunduğu köyde yemeklerimizi yemek 4 ayrı gruba ayrılarak sırayla köy lokantasına girdik. Mangalda pişen pljeskavicalarımızı yedikten sonra köydeki son gezi noktamız olan çok eski bir şarap mahzenine girdik. Şarabın yanında rakiyanın da yapıldığı bu mahzenlerle ilgili bilgi aldıktan sonra araçlarımıza binip dönüş yoluna koyulduğumuzu düşünmemize rağmen(elimizdeki çizelgeye göre Brezovica kayak merkezi haricinde son gezi noktamız burası gözüküyordu ve süre sıkıntısı nedeniyle Brezovica gezi günü iptal edilmişti) organizasyonu düzenleyen kişilerin akıllarına gelen 1-2 tarihi kilise noktasına daha giderek birçok hristiyanın ömrü boyunca ziyaret ettiği kilise kadar kilise ve manastır ziyaretini aynı gün içerisinde yapmıştık. Sizi şimdilik fotolarla baş başa bırakıp II. hafta yazısında tekrar görüşebilmeyi umuyorum.

(K.Mitrovica'da yer alan Ortodoks Kilisesi)