27 Ağustos 2009 Perşembe

Bratislava-Budapeste-Prag-Viyana

Yurtdışı macera sürecimin başlangıcı olan başta Slovakya ardından komşu ülkelerini(Avusturya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan) kapsayacak ilk yurtdışı deneyimi ile (yavruvatan Kıbrıs’ı ayrı olarak düşünmezsek ki böyle düşünmüyoruz, belki bazen neyse, siyaseti bu sürece dahil etmeyeceğim. Sizlere durduk yere bu maceramızın nasıl başladığını neden Slovakya’da karar kıldığımız gibi konuları elimden geldiğince süreçleri detaylandırarak anlatacağım.

Kendimden bahsetmem gerekirse Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme 2.sınıf öğrencisi olan bendeniz, vaktinin çoğunu lüzumsuz bilgiler ansiklopedisi kitabını okuma başta olmak üzere saçma sapan işlerle meşgul olarak geçirdiği 2009 yılının Şubat-Mart dönemlerinde günlerden bir Perşembe yapraklar hafif hafif sararmaya başlamışken(külliyen yalan!!!) bir yerde gördüğü(tam olarak nerede gördüğümü gerçekten hatırlamıyorum!) yurtdışı gönüllü çalışma kampları ile ilgili bir yazı üzerine bu konuyu irdeleyip gerekli bilgileri topladıktan sonra kendisini bu süreçte yalnız bırakmayacak arkadaşı, aynı zamanda üniversite dönemi içerisinde kaldığı süre içerisinde yurt oda komşusu olan İ.E(21:) ile ne? ne zaman? Nerede? Nasıl? Neden? Nereden? ve kim? gibi klişe (dikkat ederseniz 5N değil 6N:) sorularına yanıt bulmak üzere girilen istişarenin sonunda(kısmen doğruluk payı olsa da kıstaslarımız kesinlikle bunlar değildi) Estonya ve Slovakya tercihleri arasında gelip giderken ilk ciddi maceramızı yaşamak üzere Slovakya tercihimizin onaylandığı haberini aldıktan sonra çizelgemizi Baltık Denizinin doğu kıyılarından, Tuna(Dunaj) nehri kıyılarını çevirdik(henüz bir yere falan gittiğimiz yok hala Kıbrıs’tayız:). Herneyse, artık ülkemiz belli olduğu için önceden belirlenmiş olan havayolu firmamız Skyeurope ile gidişe sadece 2.73 € dönüşe 70€ vererek totalde 72.73€ vererek bilet işlemini aradan çıkardım(ayağımız pek uğurlu gelmemiş olacak ki, uçağa bineceğimiz 22 Temmuz’dan birkaç hafta öncesinde firma iflasını açıkladı ve 3 Eylül’de kardeş İtalyan firması myair ile beraber tarihin tozlu havayolu firmaları arasında kendine yer buldu). Üniversite döneminin de bitmesiyle eksik kalan vize işlemlerimizi de hallettikten sonra 22 Temmuz sabaha karşı 04.15’te İstanbul Sabiha Gökçen havalimanından kalkacak uçağımız ile 22 günlük gönüllü çalışma ve gezi sürecimizin en önemli adımı olan “yürü ya kulum” devresini atlatmış olduk.

Henüz havadayken size çalışma kampımdan ve içeriğinden kısaca bahsedeyim 26 Temmuz-08 Ağustos 2009 tarihlerini kapsayacak olan önümüzdeki süreçte 6-14 yaş aralığındaki çocuk gruplarına başta İngilizce eğitimi vermek üzere onlara çeşitli aktiviteler düzenleyip kısa bir yaz kampı yaşamalarını sağlayacaktık. Bu arada Stefanikova-Bratislava havaalanına gelmişiz. Uçağımız park pozisyonuna yanaştı ve ne yapacağını bilmeyen 2 şaşkın genç pasaport polisi ile yüzleşmek üzere pasaport kiosklarına gitti. Günün ilk tarihlisi bu yazıları yazan D.Ç(20)’ye pasaport polisi yaklaşık 15 dakika boyunca daha önce de belirttiğim 6N sorularını yöneltecek şahsım bu sorulara yanıt verdikçe bu soruları paraphrase edip tekrar edip sormaya devam edecekti. Elimizde gönüllü bir çalışmaya gideceğimize dair bir belge ayrıca pasaportumuzda Slovakya’ya ait olan Schengen vizemizin türünün Kültür olmasına rağmen bu sorulardan kaçamamıştık(bu arada Slovak polis vizemizin Slovakya’dan alındığını görünce çok şaşırmış ve arkadaşlarına göstermişti:). Gelen yolcuların bir kısmı Türk olmasına rağmen Almancı diye tabir ettiğimiz gruptan olup Avusturya vatandaşlığına sahip kişilerdi(Viyana – Bratislava arası 60 km civarında 2 komşu başkent bir de havayolu ucuz olunca talep fazla oluyor). Artık vize işlemlerinin de bitmesiyle havaalanıdan dışarı çıkmıştık. Stefanikova havaalanı şehir merkezine 10-15 km kadar uzaklıkta ve şehir merkezine belediye otobüsleriyle gidebiliyorsunuz. Eğer bozuk centleriniz yoksa ve döviz ofisleri o saatte kapalıysa hemen size yardım edebilecek kişileri aramaya koyuluyorsunuz(Ör: biz). Slovakya’da toplu taşıma için biletler otomatlardan alınıyor. Bir kişinin 5€’luk kağıt paramızı bozmasıyla bilet alma sürecini de atlattıktan sonra önümüzdeki 3 günü geçirmek için Bratislava’da hostel arama sürecine koyuluyoruz. Daha önceden hostelworld’den bazı hostelleri belirlemiştik ama rezervasyon yapmamıştık(acemilik işte). 1 otobüs 1 tramway değiştirdikten sonra elimizdeki hostel adresini aramaya koyuluyoruz ve listedeki ilk seçeneğimiz olan Patio Hostel’e girip 6 kişilik odada 2 kişilik yer ayarladıktan sonra dizüstü bilgisayarlarımızı açıp poivy programıyla evlerimize Slovakya’ya vardığımıza dair bilgilerimizi veriyoruz(Poivy 3 aylık 10€ haftalık 300 dk dünyadaki 100 küsür ülkenin sabit hattıyla bedava konuşma hakkı tanıyan ayrıca Türkiye’deki cep telefonlarını dakikası 0,07€’ya aranmasını sağlayan öğrenci dostu Telekom düşmanı bir program). Veni, vidi, vici üçlemesinin ilk aşamasını tamamlamıştık ve önümüzdeki 3 günlük süreçte kampımız başlamadan Bratislava içinde vidi’ye ağırlık verecektik.




Bratislava nüfus olarak 450000 nüfuslu bir başkent binalarını diğer Orta Avrupa ülkeleri gibi gayet iyi korumuşlar ama son birkaç yıldır gençler duvarlara grafiti yaparak açıkçası o binalara yazık etmişler. Gittiğimiz günün akşamı 1 hafta sürecek olan Viva Musica Festival adında festivalin ilk konserine gittik. İstanbul'da İstiklal Caddesi'nin bir benzeri bir sokak'ta güzel bir açık hava organizasyonuydu. İlk gün Slovak bir klasik müzik ekibi nin konseri ve konser standının üst katında dünyaca ünlü bir ressamın konserle beraber yapmaya basladığı bir resimi sundular. 2.gün de aynı meydanda güzel bir jazz konseri oldu herneyse detaylar epey zaman alacak gibi...:) Kampımızın başlangıcından evvelki gece biz hostelde dinlenirken bir kızın oradaki herkese siz Türkiye'den mi geldiniz diye sorması dikkatimizi çekti ve hemen kızın yanına gittik. Meğerse bizi arıyormus, kendisi de projede yer alacak kişilerden biriymiş ve onun da bize dahil olmasıyla 8 kişilik ekipden 3 kişiyi tamamlamış olduk. 26 Temmuz sabahı hostelden çıkışlarımızı yaptık ve muhteşem 3'lü Bratislava otogarına gittik. Bu arada bir flashback yapmak gerekirse Bratislava eğer ayaklarınıza güveniyorsanız 1 günde bitebilecek bir şehir.



Budapeşte, Viyana gibi Tuna nehrinin şehrin tam ortasından geçtiği kendi tabirleriyle LittleBig City (çok güzel ve doğru bir slogan) ve insanlarının Türklere karşı herhangi bir önyargısı veya olumsuz bir tutumu yok. Sebebi de 300 kadar yerleşik Türk'ün olması ve birkaç tane Erasmus öğrencisinin olması Viyana'ya 60 km uzaklıkta bir şehir olmasına ve hayat şartlarının Avusturya'dan neredeyse 1/5 i kadar daha ucuz olmasına karşın Türkler tarafından ticari açıdan da keşfedilmemiş bir ülke neyse şimdilik böyle iyi :) otogar'a geri dönecek olursak kampımızın olacagı kasaba Bratislava'ya 20 km uzaklıkta Ivanka pri dunaji isminde bir yer. Bizler orada bir Tarım lisesi'nin yatakhanesinde kaldık ama ev ortamı gibiydi ve oldukça temizdi. Orada 2 hafta kalacaktık(haftasonları tatil) ve 6-14 yaş aralıgında her hafta toplamda 35 çocuğa İngilizce eğitimi çeşitli aktiviteler kendi kültürümüzü paylaşma ve çocukların ailelerine her haftanın son iş günü yaptıklarımızı paylaşma tarzında gönüllü çalışmalar yaptık.




Bu arada çalışmayı yaptığımız alan oranın belediyesi tarafından bu tür organizasyonlar için oluşturulumuş bir kompleksti ve havaalanının ve sanayi bölgesinin yakınında olmasına rağmen inanılmaz temiz havası vardı. 5 saatlik uyku bize fazlasıyla yetiyordu ama genel olarak 5 saatlik uyku uyuyabildik mi? HAYIR:(( Belki birkaç defa...1. haftanın son günü her ülkeden gelen gönüllüler ve çocukların aileleriyle beraber herkes kendi ülkesinin yemeklerinden yaptı ve biz yarışmaya :) Alinazik Kebabı ile katıldık ve en fazla beğenilen yemek bizimki oldu ama işin ilginç yanı Alinazik malzemeleri için markete gittiğimizde yoğurtların 130 gr olması ve benim 15 paket yoğurt almam ve kasiyerin bunun 1 haftalık stoğu oldugunu söylemesi en azından 5 tanesini reyona koymamı istemesi oldu. Ayrıca o ufak kasabada şekerleme ve gofret reyonunda Tayaş ve Şölen gibi Türkiye'de fazla tutulmayan firmaların ürünlerinin tüm çeşitlerinden olması ve arkada bir kolide Eti Tutku görmem ve 4 paketini almam ilginç ayrıntılardan...

İlk haftasonu için kamp liderlerimiz Bratislava'ya gezi düzenledi ve ben ve arkadaşım hariç herkes Bratislava'ya gitti biz ise C.tesi sabah onlardan önce ayrılıp Bratislava'ya oradan da Budapeşte ye gitmek için trene bindik ve Budapeste'ye gittik. İlk işimiz bir harita bulmaktı bu süreci bu sefer ücretsiz bir şekilde halledemeyip yaklaşık 5 Euro’ya çok küçük bir cep haritası onu da zorluklarla bulabildikten sonra hosteli aramaya koyulduk ve arama tarama işlemimizi başarıyla gerçekleştirdikten sonra yaklaşık 6 Euro ödediğimiz 6 kişilik hostel odamıza çıktık. Belki izlemişsinizdir youtube’da yer alan bir video var “italian man who went to malta” hosteldeki oda arkadaşımız İtalya'lıydı ve aynen bu videodaki gibi aksanı ile konuşmaya başlayınca gülmeye başladım. Adamın konuşması cümlenin 2.kelimesinden sonra hemen italyancaya kayıyordu. Adamın gözünün içine söylediklerini anlamış gibi bakıyor ama işin aslında hiçbirşey anlamıyordum :) neyse ki o da durumun farkına vardı ve çantasından sözlügünü cıkardı. Kendisi yazarak anlatmaya başladı ve sorun çözüldü. Akdeniz ülkelerinin insanı genel olarak sıcak ve renkli. Budapeşte gezimiz boyunca isimlerini hatırlamadığım birçok müzeye girdik, çıktık. Müzelere girerken hangi dilde rehber alacağınızı belirtmeniz gerekiyor ve her rehberin çalışma saat çizelgesi birbirinden farklı. Biz genel olarak en yakın zaman dilimindeki seçtiğimizden Almanca, Fransızca gibi o dönemde pek de aşina olmadığım dilleri konuşan rehberlerle beraber müze turlarımızı yaptık. Budapeşte’de çok yer gezmemize rağmen ismen herhangi bir yeri hatırlamadığımdan ötürü sizi fotoğraflarla baş başa bırakıyorum.






Yukarıda belirttiğim dil probleminin bir benzerini kamp süresince çok fazla yaşamıştık. Kampçıların 2 si İspanyol 1'i Alman 2'si Finli 1'i Ukraynalıydı ve en çok İspanyollar'la konuşmada ciddi sıkıntılar yaşamıştık. Bir tanesi M.D(23) İngilizce öğretmenliği son sınıfta olmasına rağmen konuşması felaketti cümlenin öznesi fiili ingilizce o da ispanyol aksanıyla gerisi ispanyolcaydı. Finliler iyiydi ama çoğu zaman Mesut Yılmaz kadar çok düşünüyorlardı. Kamp'ta 3 erkek(1'i Finli) 5 bayan 2 'de Slovak lider 1 erkek 1 bayan 10 kişiydik ve Finlilerden erkek olan arkadaşımız Atte ülkesinde bir müzik grubunda solist ve gitaristti. Türkiye’den beraber gönüllü çalışmaya gittiğimiz arkadaşım İ.E(21) müzik konusunda oldukça yetenekli birisi. Başta klarnet olmak üzere her türlü üflemeli çalgıyı birkaç denemede rahatlıkla kullanabilen bunun haricinde diğer telli çalgılarda da oldukça yetenekli birisidir kendileri…

Kampın 2.haftası da ilk haftanın tekrarı gibiydi çünkü aynı programı uygulamıştık. Gerek aileler, gerekse çocuklar olsun ilk haftadan herkesin takdirini kazanmıştık. Özel hediyeler sadece ben ve arkadaşıma geliyordu ve belki ülkemizin çok fazla pozitif yanlarından bahsettik umarım ileride geldiklerinde düzgün insanlarla karşılaşırlar. 2.haftanın bitmesiyle bizim projemizde sonlanmış oldu ve uçağımız 5 gün sonra Bratislava'dan kalkacaktı ve biz Bratislava'dan Prag'a otobüsle geçtik. 4 saat 20 dk'lık yolculuktan sonra Prag otogarına vardık ve hostel yoluna koyulduk. Toplu taşıma işi oldukça rahat olduğundan karşı tarafın İngilizce bilememe handikapına ve hostelin şehrin organize sanayi bölgesinde ıssız bir yerde olmasına rağmen :) rahatlıkla bulabildik ve geçen haftanın yorgunluğundan dolayı o gün akşam erken saatte uyuduk ve ertesi gün yola koyulup Prag'ı da 1 günde bitirebildik.(Elinizde haritanız varsa tüm şehiri 1 günde metro ve tramway sayesinde rahatlıkla gezebiliyorsunuz). 2.gün yeni bir yer olarak sadece ulusal müzeye gittik onun haricinde önceki günkü gezinin bir özetini yaptık.(Dipnot Prag'da yahudi mahalleri ve çok sayıda önemli sinagog var ama giriş ücretli ve çok abartılı rakamlar oraları sadece dışarıdan görebildik).








2.günün gecesinde Prag'dan Viyana'ya geçmek için otobüse bindik ve Viyana'ya sabah 5.30 da vardık. Zurna'nın zırt dediği yer burası :) çünkü en hazırlıksız yakalandığımız şehir Viyana'ydı otobüsden indikten sonra metro istasyonu veya tren istasyonuna baktıgımızda levhaların sadece Almanca olması (diğer ülkelerde de kendi dillerindeydi ama numaralar sayesinde gideceğin yer rahatlıkla bulunuyordu) ve eşyalarımızın ağır olması bize sorun yaratmıştı. Türk olabilme ihtimali olan birçok kişi gideceğimiz adresi bilmiyordu ve sonunda bir tanesi gideceğimiz yerin 14.Viyana olabilme ihtimalinin olduğunu ve teyit etmek için arkadasını araması ve onaylaması ve adamında aynı metroya binmesi sonucunda sürec yeniden başlamıştı. Ve biz hostel'in websitesinde yer alan durakta indik ve maalesef 2 km kadar yürüdük meğerse hostelin tam karsısında da istasyon varmış:(( eşyalarımızı yerleştirdikten sonra Bratislava'daki projeden Alman ve Ukrayna'lı arkadaşlarla o gün Viyana'da buluşmak için sözleşmiştik ve onlarla buluştuk onların 3.günüydü Viyana'da ve sağolsunlar bizi 1 günde Viyana'nın önemli yerlerini gezdirdiler(o gün metroya tam 17 defa binmemiz birşeyleri açıklıyor:) ve ertesi gün Ukraynalı arkadaşımızın Almanya'ya sabah erkenden trenle gidecek olması ve bizimde önceki gece uyuyamamış olmamızdan gece 11.30 gibi vedalaştık :( ve arkadaşları hostellerine bıraktıktan sonra kendi hostelimize geçtik ve yattık.






Ertesi gün öğleden sonra 4 gibi Bratislava'ya hareket etmek üzere trene bindik ve 19:00 gibi havalimanına geldik ve vizemizin o gün gece bitiyor olmasından dolayı check-in 'e ilk biz girdik ve kapı açılır açılmaz pasaport kontrolünden geçtik ve uçak rötar yaptı ve saat 1:00 de kalktı(bizim vizemiz dolmuştu :)Türkiye’ye dönüş sırasında Yeditepe Üniversite’si Yabancı Diller Okulu’nda görev yapan Slovakya’lı bir bayanla 2 -2.30 saat kadar süren sohbetimizin ardından( kendisi Türkiye’de İngilizce öğretiyordu biz de Slovakya’da bir kasabada İngilizce öğretmenliği yapmıştık. Kendisi birkaç yıldır Türkiye’de olmasına karşın gayet güzel bir şekilde Türkçe konuşmasıyla bizim takdirimizi kazanmıştı. Sohbetimizin ardından birbirimizin mail adreslerini alamamamızdan ötürü bir daha iletişim kuramasakta, bir yabancı gözüyle ülkemiz ve ülkesi hakkında çok güzel fikir alışverişinde bulunmuştuk) Muhabbetin koyuluğundan yolculuğumuz çok çabuk geçmiş ve Türkiye saati ile gece 03.30 gibi İstanbul’a inip bu 21 günlük macerayı sonlandırmıştık.